Sanat Nedir?
Sanat; rüya görme özelliğimizin hayal görme yeteneğimizi besleyip, disipliner bir anlayışla ruhumuzu dışa vurduğumuz bir yapıdır. Çatışan istek ve arzularımızın, baskılanan ruhumuzun, basmakalıp yargıların devre dışı kaldığı, özgürlüğün estetik ve ustalıkla arzı endam ettiği bir dünyadır. Tüm dünyaları geride bırakabildiğimiz, içinde nefes alıp soluklandığımız, büyük büyük fikirlerin somut ve soyut halleriyle kalbimize yüklendiği ve durmadan açılan pencereler olarak zihnimizin duvarlarını genişletip ruhumuza yeni duvarlar inşa eden, biz terk etmediğimiz sürece bizimle her yolu yokuş tepe demeden yürüyendir sanat. Kimi zaman renklerin, şekillerin dile geldiği, kimi zaman kelimelerin ahenkle dans ettiği, kimi zaman masalların ve hikâyelerin birbirine göz kırptığı gizli saklı, ayan beyan bizimle olandır sanat.
Yukarda yaptığımız tanımlama sadece bizi bağlar deyip sanatın başka bir yönüne değinelim. Sanat kavramının tanımlanıp tanımlanamayacağı tartışılmıştır. Bu, çok az kavramın başına gelebilecek bir kaderdir. Sanatın tanımı dönemden döneme, aynı dönemde disiplinde disipline, akımdan akıma farklı yorumlarla ifade edildi. Bu durum da sanatın tanımını hatta tanımının olmasını tartışmalı hale getirdi. Tabi, bu tartışmaları sanatın doğası gereği normal kabul etmek lazım. Çünkü sanatı bilimden ayıran önemli bir özelliği var, nesnelden faydalansa da sanat öznel bir yapı da sergiliyor. Disipliner yanları olsa da kimi zaman sanatçılar bu disiplener yapıyla oynayarak yeni şeyler üretme yoluna gidiyor ve yeni değerlerin temsilcisi haline gelebiliyor. Nasıl sosyal hayattaki değerler zaman içinde veya toplumdan topluma değişkenlik gösteriyorsa aynı durumun sanat içinde geçerli olduğunu görüyoruz. Zira sanat bireylerden ve toplumdan bağımsız değil. Toplumun ve yaşanılan dönemin izleri ve yaklaşımı sanatta kendini gösteriyor.
Sanatçı Kimdir?
Sanatı tanımladık ama sanatçıyı tanımlamadık. Sanırım sanatçıyı tanımlamak da sanatı tanımlamak kadar zor bir uğraş. Sanatın tanımındaki tüm parametreler burada da geçerli. Dönemden döneme, kültürde kültüre ve türden türe değişiklik gösteren bir tanımdan bahsedebiliriz. Temelde sanatla ilgilenen ve sanat eseri oluşturan kişi olan sanatçıya atfedilen bazı özellikler de yok değil. Yaratıcı düşünebilen, hayal gücü kuvvetli, toplumsal normların biraz dışında, nevi şahsına münhasır kişilik özellikleri ile müsemma, özgür, biraz çılgın, amiyane deyimle biraz kaçık. Bu tanımlamada reddedemeyeceğimiz özellikler, hayal gücünün kuvvetliliği ve yaratıcı düşünme sanatçıları anlatan ortak payda olabilir. Diğerlerinin her zaman geçerli olacağını düşünmek mümkün değil. Diğer özellikleri kabul etmek toplumsal normlar açısından normal görünen ve kabul edilen birinin sanatla uğraşmayacağını varsaymak olur. Bazı sanatçılar için geçerli olsa da bu özellikler, genelleme yapmak mümkün görünmüyor.
Sanatın Ortaya Çıkışı
Sanatın insanlık tarihiyle beraber gelişip dönüştüğüne tanıklık ediyoruz. İnsan günlük hayattaki sorumluluklarını yerine getirirken, kimi zaman çok sıkıcı işlerle uğraşırken belki de başlangıçta bunları biraz zevkli hale getirmek istedi. Yaptığı bir tabağı süsleyerek, yaptığı binalara estetik katarak bu sıkıcılığı ve yoruculuğu aşmaya çalıştı. Muhtemelen gündelik ihtiyaçları karşılarken stres atmanın ya da kendini anlatmanın bir yolu olarak mağara resimleriyle başlayan sanat yolculuğumuz her geçen gün farklı şekillerde ve farklı yapılarla çeşitlendi. Üretim şekillerinin değimi, sosyal ve kültürel olaylar sanatı bir heykeli oyar gibi oyarak bu günlere taşıdı. Sanat kimi zaman dünya savaşlarından sonra olduğu gibi insanın isyanını, sanatın yerleşik kurallarına isyan ederek, kimi zaman estetik hazzın boyunduruğuna kendi teslim ederek pek çok akım ve dalla, her dalın farklı renklerle hem hal olduğu kocaman bir soy ağacı olarak hayatlarımıza dokunmaya devam ediyor.
Neden sanat yapmak istedik, burada Freud’u anmadan geçemeyeceğim. Freud’un ifade ettiği ego bölümleri bize doğamızla ilgili bir açıklama sunuyor. İd, bizim ilkel ve hayvansal yönlerimizi temsil ediyor ki, sosyal hayat içinde kontrol altında tutmamız gereken yönümüz. Süper ego toplumsal kuralları ve değer yargılarının kişinin içine yerleştiği alan olarak anabiliriz. Bu ikisi arasındaki dengeyi ise egomuz yani bilinçli tarafımız sağlar. Günlük hayatta bastırdığımız cinsellik ve şiddet gibi duygularımız sanat yoluyla özgür kalır. Yani id’imizi sanat yoluyla özgür kılarız. Ancak bu tek başına sanatı neden yaptığımızı ifade etmez. Çünkü işin aslı toplumsal değer ve öğretiler de süper egomuz vasıtasıyla iliklerimize kadar içimizdedir ve onun ideallerini, yok sayamayız. Bilinçli olarak da, yani egomuzun devreye girmesiyle de anlatmak istediğimiz durumlar olaylar ve olgular sanat yapma isteğimizi tetikleyebilir. Yaşam olaylarının insan üzerinde yarattığı baskıyla mücadele etmek de sanat için iyi bir zemin oluşturabilir. İnsan, canlılar içinde bir gün öleceğinin farkında olan tek canlı. Canlılık doğası gereği hayatta kalma içgüdüsüyle var olur. Bir gün ölüneceği bilgisi, hayatta kalma içgüdüsüyle çatışma halindedir. İnsan bu çatışmayı da aşmanın bir yolunu bulmalıdır. Bu yol onu nesiller sonrasına taşıyacak ölmez eserler bırakmak yani sanatsal etkinlikler yapmaktır. Her insan, arkasında hoş bir seda bırakmak ister ki öldüğünde de yâd edilsin, yaşatılsın. Fiziksel açıdan var olamayacağı bu dünyada hemcinslerinin zihninde yaşayarak teselli bulur.
Sanata yönelmemizin psikolojik ve sosyolojik altyapısı oldukça zengin. Tam da işin bu kısmında neden sanat deyince bir estetik algısı gündeme geliyor, neden bazı şekiller görüntüler, sesler, cümleler, renk birleşimleri, hareket kombinasyonları bizi cezbediyor ve haz veriyor?
Nöroestetik
Görüntülerin, şeklilerin, hareketlerin seslerin ve konuşmaların beynimizin hangi aktiviteleriyle güzel ve estetik olarak algılandığını anlamaya ve öğrenmeye çalışan bilim dalıdır.
Zihnimiz bir dizi zihinsel, sosyolojik ve psikolojik süreçle estetik duygusunun yarattığı hazzı yaşar. Zihinsel mekanizmamızın estetik hazzı yaşaması için bireysel, kültürel ve dönemsel yönlendirmeler beynimiz üzerinde tetikleyici işlevi görerek hoşnutluk ya da hoşnutsuzluk duygusunu yaratır. Zihnimiz bu duygulanımları beynimizin bazı bölümlerini kullanarak gerçekleştirir.
Medial orbitofrontal korteks, Anterior singulat korteks, Striatum bölümleri beynimizin ödül mekanizmasını harekete geçirir, gördüğümüz ve duyduğumuz şeyin olumlu atıflarını yaparak haz almamızı sağlar.
Görsel korteks, gördüğümüz şeyleri algılamamızı sağlar, gördüğümüz manzara, insan yüzleri, sanat eserleri gibi uyaranları işleyerek estetik duygumuzu harekete geçirir.
Hipokampus, estetik hazzın oluşmasında geçmiş yaşantılarımızı, yani hafızamızı kullanarak estetik hazzın oluşmasında önemli bir rol oynar. Daha önce olumlu olarak işlediğimiz bilgiler, haz duygumuzun hızlıca tetiklenmesini sağlar.
Sanat ve İletişim
Sanat tek yönlü bir çalışma değildir. Sanatı yaratan; bir toplum içinde, bir kültürün mensubu olarak bulunur ve içinde bulunduğu toplumun ürünüdür. Sanatçının ürettiği hiçbir sanat eseri bulunduğu koşullardan bağımsız değerlendirilemez. Sanatçı kimi zaman içinde bulunduğu toplumun kimi değerlerinin taşıyıcısı olurken, kimi zaman da içinde bulunduğu toplumun değişim rüzgârında yer alır, bazen değişim fitilini ateşleyen olur. Sanatçı isyanını, duygusunu düşüncesini sanat yoluyla topluma iletir. Toplumdan aldıklarını kendi süzgecinden geçirir, kendi nefesini, rengini dilini katarak topluma tekrar sunar. Sanat, sanatçının toplumla yaptığı konuşmanın lisanıdır. Sanatçı ile toplum arasında bir iletişim ve etkileşim vardır. Sanatçının sanatı toplumda bir etki alanı yaratır, sanat tarihinde, toplum belleğinde var olur ve her sanat eserinden sonra toplum artık aynı toplum değildir, toplum nehrinde bir kez yüzebilirsiniz, ikinci kez girdiğinizde yüzdüğünüz nehir değişmiştir artık.
Sanat Akademi İlişkisi
Sanatçının akademi ile ilişkisi de sanat ve düşün dünyasında tartışılan bir konu olmuştur. Akademinin sanatçının hayal gücünü özgürce kullanılmasının önünde bir engel olarak görülmüştür kimi düşünürler tarafından. Ancak, hâkim bakış açsı her sanat dalı için belli prensiplerin ve tekniklerin varlını kabul eder ve sanatla ilgilenecek bireylerin bu temel bilgiye sahip olmasını bekler. Sanat tarihinin bilinmediği bir ortamda sanatçı, neyin yenilik olduğunu nasıl bilecek, temel bilgilerden bihaber olan bir sanatçı, yeni bir tarzı oluşturduğunu nasıl anlayacak. Akademik bilginin gerekliliği yadsınamaz, tabi bazen akademik bilgiye sıkışmak da ihtimal dâhilindedir. Bu tuzağa düşmeden akademik bilgiyi kullanabilen sanatçı, yeni tarzlara ve tekniklere öncülük edebilir.
Sanat ve Teknoloji
Sanat neden her dönem farklı bir şekil alır? Değişen nedir? Cevap basit gibi görünse de çok katmanlıdır. Değişen toplumdur. Toplumu değiştiren üretim şekli ve ilişkileridir. Tarım toplumunda henüz fotoğraf makinasının bile olmadığı bu dönemde sanat resim heykel ve sahne sanatlarıyla sınırlıydı. Bu sanatlarda şimdiki olanaklara sahip değildi. Daha önce dinsel nedenlerle veya yönetici sınıf için icra edilen sanat,sanayi devrimim gerçekleşmesi ve burjuva sınıfının doğması ilegündelik hayatı anlatmaya, toplumsal durumlara ve bireysel duygulara yönelmeye başladı. Sanata ve sanatçıya bakış açısı değişti, sanat kısıtlı bir alandan çıkıp özgürleşti. Post modern döneme geldiğimizde yani modern sonrası döneme geldiğimizde sanatın yerleşik değerleri sorgulanmaya, farklı araç ve teknikler sanatla bütünleşmeye başladı.Teknoloji değişti ve artık günümüzde sinemadan bahsediyoruz, fotoğrafçılık artık bir sanat olarak değerlendiriliyor. Dijital sanat kavramının doğuşuna tanık oluyoruz. Dijital olarak üretilen videolardan, tablolardan bahseder duruma geldik. Yapay zekânın gelişmesiyle, insanın hayal gücü makinenin hızıyla birleşiyor. İletişimin insandan insan olduğu bir aşamadan, iletişimin insandan insana, insandan makinaya, makinadan insana olduğu bir aşmaya geçiyoruz. Sanat nasıl aynı kalabilir böyle bir ortamda. İnsanın tüm sanat geçmişi yapay zekânın merceğinde, insanın hayal gücü yapay zekânın hafızasıyla birleştiğinde neler olacak, süreç içinde hep birlikte göreceğiz.
Sanat Para İlişkisi

Sanatın para için yapılmaması gerektiğine dair düşünceyi pek çok kez duymuş ya da okumuşsunuzdur. Sanatın üretiminde paranın rolü nedir. Gerçekten, sanat sadece sanatçının tasarrufunda olan bir eylem midir? Geçmişte sanatçıların hayatlarına baktığımızda bazı sanatçıların şöhret ve paraya kavuşamadan öldüğüne sıklıkla tanık oluyoruz. Vincent van Gogh’un yaşarken sadece bir eseri satılmıştır. Öldükten sonra eserlerine gösterilen teveccühü görseydi büyük bir şaşkınlık yaşardı muhtemelen. Pablo Picasso, yaşarken çabaları ödüllendirilmiş şanslı sanatçılardan oldu. Picasso’nun hayatına baktığımızda, ünlenip eserlerinin satılmasıyla sanatsal üretiminin arttığına şahit oluyoruz. Temelde sanatçının bir derdi vardır; sanatını icra etmek, ancak sanatçı sanatını sadece kendisi için yapmaz. Beğeni ve toplumsal kabulün burada temel bir motivasyon oluşturduğunu görüyoruz. Sanat eserlerinin kabul görmesi ve talep edilmesi sanatçının toplumla kurduğu bağı gösterir ve bu toplumsal bağ teşvik edicidir. Sanatçının ödül mekanizmasını harekete geçirir ve sanatçının tatmin duygusu yaşamasını sağlar. Sanatçının temel amacı para ve şöhret olmasa da bunların kazanımı ve doğru yönetimi sanatçı için başarının ve sanatsal çalışmanın devamlılığı için önemli bir yere sahiptir.
Sanatta Akımlar
a) Klasik Dönem
M.Ö. 5. Yüzyıldan M.S. 5. Yüzyılar arasındaki zaman sürecini kapsayan bu akım, Antik Yunan ve Roma uygarlıklarının sanatına atıfta bulunur. Bu dönem Antik Yunan estetiğinden ve idealizminden beslenir. Doğanın ve insanın gerçekçi tasvirine yaslanan bu akımda mitolojik öğelere yer verilir ve bir mesaj iletilmek istenir.
b) Neoklasik Dönem
18. yüzyıl ortalarında mimaride sık kullanılan barok ve rokoko tarzının aşırı süslemesine tepki olarak doğan bu akım Antik Yunan mimarisinin sade ve heybetli yapı tarzı benimsenmiş, anıtsal yapı tarzı ön plana çıkmıştır.
c) Romantizm
18. yüzyıl sonu ile 19. Yüzyıl başında Avrupa’da arzı endam eden romantizm bir edebiyat akımı olmasının ötesinde içinde bireyselliğin coşkunluğunu barındıran bir duyarlılık taşıyordu. Aydınlanma çağının akılcı yaklaşımına ve neoklasizmin kurallar ve normlarla şekillenen sanat anlayışına bir tepki olarak doğarken, doğanın büyüleyici yapısını insanın içsel dünyasıyla harmanlayan bir sanat anlayışı sunuyor, bireyin duygu ve düşüncülerine geniş bir alan açıyordu.
d) Realizm
19. yüzyılda endüstriyel gelişmeler sınıfsal farklılıkları arttırdı, sınıflar arası çatışmalar yoğunlaştı, alt sınıflar için hayat zorlaştı. Sanat dünyası buna sessiz kalmadı ve bu sorunları gündeme getiren gerçekçi tarzda sanat eserleri ortaya çıkardılar. Sanatçılar duygu dünyasından sıyırılıp hayatın gerçeklerine yöneldiler.
Şimdilik temel birkaç sanat akımından bahsettik ancak sanat akımları bunlarla sınırlı değil. Sanat akımları kendine özel bir yazıyı hak ediyor diyelim ve ileriki günlerde sizlerle bu konuya da değinelim.
Sanatın hayatın her alanına değen renkleri sizlerle olsun…
Kaynakça
https://dergipark.org.tr/ Sanat-Sanatçı ve Bir Meta Nesnesi Olarak Sanat Eseri Art-Artıst And Art Work As A Meta Object Sedat Balkır
https://dspace.ankara.edu.tr/ Sanat, Sanatçı, Sanat Eseri ve Ahlak -Yrd. Doç. Dr. Bayram Akdogan
https://d1wqtxts1xzle7.cloudfront.net/ Modern Sanat Ve Postmodern Sanat Nedir?- Tayfun Gürol
https://dergipark.org.tr/ Sanat-Sanatçı ve Bir Meta Nesnesi Olarak Sanat Eseri- Sedat Balkır
https://dergipark.org.tr/ Sanatın Doğuşunda İletişimle Aralarındaki Varoluşsal Birliktelik ve Sanat Eyleminde Psikolojik İletişimin Önemi -Şenkaya Ören
Bu içeriği paylaştır:
Yorum gönder